Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme

2020 - 14: Hiçbir Yerde Mukim Değilim Demiş Bar Refeali

pwcturkey Episode 14

Bu bölümümüzde bir kişinin hiçbir yerde mukim olmaması mümkün müdür sorusunu tartışıyoruz. Youtuberlar, top-modeller, sanatçılar, öğretmenler, teknede, çadırda, karavanda yaşayan konar göçerlerin mukimlik meselesini ele alıyoruz.

BÖLÜM 14: “Hiçbir yerde mukim değilim” demiş Bar Refaeli

 

2020 Ekim ayında yapılan bu kayıtta, genel bilgi vermek amacıyla ve kayıt tarihi itibariyle yürürlükte olan kural, oran ve tutarları dikkate alıyoruz. Bu podcasti dinlediğiniz tarihe dek mevzuatta veya mevzuatın yorumunda değişiklikler olmuş olabilir. Vergisel pozisyonunuzu salt bu podcaste dayanarak değil vergi danışmanınıza başvurarak belirlemenizi önemle tavsiye ederiz. Yatırım kararlarınız içinse yatırım danışmanlarınıza danışınız.  Bu podcasta dayanılarak tesis edilen işlemlere ilişkin olarak PwC, ortakları veya çalışanlarına herhangi bir sorumluluk atfedilemez.

Merhabalar,

Ben PwC Türkiye ortaklarından Umurcan Gago.

Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren ve herhangi bir nedenle uykusuzluk sorunu çeken dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz. 

Bugün 16 Ekim 2020. Günün vergi ile ilgili sözü dünyaca ünlü İsrailli top model Bar Refaeli’den geliyor: “Hiçbir yerde mukim değilim!”.

Efendim birinci bölümü dinlemiş olanlarınız anımsayacaklardır. Amerika filan gibi istisnai birkaç ülke dışında bir çok ülkenin mevzuatında olduğu gibi Türk gelir vergilemesinde de mükellefiyet vatandaşlıktan bağımsız ve mukimlik esasına dayanıyor. Mevzuatımıza göre ikametgah sürekli kalma niyetiyle oturduğunuz yer. Ya da bir takvim yılında 6 aydan fazla devamlı olarak Türkiye’de oturuyorsanız – o takvim yılında -Türkiye’de mukimsiniz demektir. Yani gelir vergilemesi yükümlülüğü o takvim yılında ikametgahınız nerdeyse ona göre.

Peki iki ülkede ikamet ediyorsanız ne oluyordu? Bu konuyu da bir parça “magazin vergiciliği” üslubunda, “Mukimlik nedir ve Pavarotti nerede mukimdi?” başlıklı 12. Bölümümüzde, ele almıştık. O bölümde ne demiştik, eğer iki ülkede ikamet ediyorsanız bu durumda ülkeler arasındaki Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması’nda belirtilen kriterlere göre mukim olduğunuz ülke belirleniyor.

 

Peki ne diyordu devletler arasındaki bu anlaşmalar? Şöyle diyorlardı genelde:

·         Kişi, yalnızca daimî olarak kalabileceği bir evin bulunduğu Devletin mukimi kabul edilir;

·         Kişinin iki Devlette de daimî olarak kalabileceği bir evi varsa, yalnızca kişisel ve ekonomik ilişkilerinin daha yakın olduğu (yani hayati menfaatlerinin merkezi olan) Devletin mukimi kabul edilir;

·         Eğer bu belirlenemezse veya her iki Devlette de daimi olarak kalabileceği bir evi yoksa, kişi yalnızca ‘kalmayı adet edindiği evin’ bulunduğu Devletin mukîmi kabul edilir; 

·         Eğer kişinin her iki Devlette de ‘kalmayı adet-edindiği bir ev’ varsa veya her iki Devlette de böyle bir ev yoksa, kişi yalnızca vatandaşı olduğu Devletin mukimi kabul edilir; ve 

·         Nihayet, eğer kişi her iki Devletin de vatandaşı ise veya her iki Devletin de vatandaşı değil ise, Akit Devletlerin yetkili makamları sorunu karşılıklı anlaşma yoluyla çözerler. 

İşte iki ülkede birden mukim olanlar için tie breaker kuralları da denen kurallar böyleydi. 

 

Ama, ya bir kişi hiçbir yerde mukim değilse ne olacak? Mesela, kişi konar göçerse…Başka bir deyişle, gelir vergilemesi açısından bir kişi “Hiçbir yerde mukim değilim” diyebilir mi? 

 

Böyle biri olabilir mi? Tabiki olabilir. Pandemi öncesi modern dünyadan bir iki örnek vermeye çalışayım, ki pandemi sonrasında da çok muhtemelen daha da sık bir şekilde hayatmıza girecek örnekler bunlar:

 

Diyelim ki, hem TC vatandaşlığı hem de başka bir ülkenin vatandaşı olan, (ki vatnadaşlık pek de önemli değil aslında artık sizin de bildiğiniz gibi, daha önemlisi….) hiçbir yerde evi, eşi, çoluğu boncuğu filan da olmayan bir kişi, mesela açık denizlerde yaşamayı seviyor diyelim, ve yılın her bir ayında eşit sürelerde farklı ülkelerin limanlarında yaşamını sürdürüyor; veya bendeniz gibi bir karavancı, home-office olarak kullandığı karavanıyla başka başka ülkelerde kısa sürelerde yaşıyor; ya da sırtına çadırını atmış dünyayı turlayan bir youtuber ve internet fenomeni, habire bir yerden bir yere geziyor; ya da video konferans üzerinden özel ders vererek geçinen, bu arada da o ülke senin bu ülke benim gezen bir öğretmen; ya da…. Bar Refaeli gibi iş nedeniyle sürekli gezen bir top model.

 

Gelin geçen sefer çok beğeni toplamış olan ‘magazin vergiciliği’ anlayışla üzerinden devam edelim konunun analizine. 

 

Geçtiğimiz günlerde belki basında dikkatinizi çekmiş olabilir. 35 yaşındaki ünlü model İsrail vergi idaresine karşı verdiği huhukuk mücadelesini kaybetti ve yalan vergi beyanında bulunmak suçundan beraat ettiyse de mahkeme kendisini 2.5 milyon şekel yani yaklaşık 730 bin dolar vergi cezası ödemeye ve 9 ay kamu hizmeti verme cezasına mahkum etti. Davanın konusu tam olarak bir kişinin Bar Refeali’nin iddia ettiği gibi hiçbir ülkede mukim olmaması argümanın kabul edilip edilmeyeceği idi.

 

Bar Refeali dedin, heyecanlı bir şeyler anlatacaksın sandık. Anlata anlata Barbi’nin vergi meselesini mi anlatacaksın. Biz onun başka şeyleri ile ilgiliniyoruz” diyenleriniz olabilir. Ama benim de işim bu ne yapayım efendim. Bir de hikaye güzel. Gelin kısaca anlatayım:

 

İsrailin fahri elçisi diyebileceğimiz seviyede dünyaca ünlü yıldızı, super model Sevgili Barbi (bknz. sevgili barbi dedim, aramızdaki onun hiç farkında olmadığı sanal samimiyete istinaden) 2009-2012 yılları arasında bir sürü ülkede sürdürdüğü mesleki faaliyetleri nedeniyle gelir ettiği ülkelerin hepsinde vergisini ödemiş. Ki İsrailde elde ettiği gelirler için de vergisini ödemiş. Ülkesinde kadınlar için de zorunlu olan askerlik vazifesini yapmayı red ederek, milliyetçi-seküler İsraillilerin kalbini biraz kırmış olsa da, memleket sathına yayılmış bill board resimleri ile gönüllerdeki yerini korumayı başarmış, geçtiğimiz yıl İsrail’deki Eurovizyon şarkı yarışmasını sunmuş, tam o yıllarda uzun bir süre ünlü Amerikalı aktör Leonardo DiCaprio ile romantik bir ilişki içinde olduğu vakit magazin basınının daha da göz bebeği haline gelmiş olan Sevgili Barbi, zamanının çok büyük bir bölümünü yurtdışında geçirdiği, İsrail’de mülkiyetine sahip olduğu veya kiracı olduğu bir evi olmadığı, çoluk boncuğu da olmadığı için tüm dünyada elde ettiği gelirlere ilişkin olarak İsrail’de gelir vergisi beyanı vermemiş. Yani gelir vergisi diliyle “Tam mükellef değilim” demiş.

 

Bu arada antre parantez şunu da belirteyim. İsrail gelir vergisi kanunu da aynı bizimki gibi mukimlik esasına dayanıyor. 

Ama 2015’de İsrail vergi otoritesi “Olur mu bebişim, sen bizim için gayet de tam bir mükellefsin” demiş ve basmış tarhiyatı ve cezayı. Hatta bir de yalan beyanda bulunmaktan cezai kovuşturma başlamış Sevgili Barbinin aleyhinde.

 

Sevgili Barbi de “Hiçbir ülkede mukim değilim. Yılda 100 defa yurtışına uçuyorum. Belimi kırıp bir yere oturmuşluğum yok. Bir kişinin hiçbir yerde mukim olmama hakkı yok mudur yahu” diyerek konuyu yargıya taşımış.

 

Sonuçta, mahkeme bu soruya açık bir cevap vermese de, hukuki açıdan gayet keyifle tartışılabilir bir şekilde, ve temyize de açık bir şekilde tarhiyatı onaylamış. Yani “Baruk Haşem İsrail mukimisin sevgili Barbi, hayati menfaatlerinin merkezî İsrail. Leonardo ile ilişkin seni ABD mukimi de yapmaz” demiş. Ki aslında Leonardo üzerinden ABD mukimliği meselesi temel tartışma konusu da değil. Çünkü Sevgili Barbi de zaten ABD’de mukim olduğunu da iddia etmemiş. Amerika’da geçirdiği gün sayısı ABD mukimlik testini aşmıyormuş. Sonuçta hiçbir yerde mukim değilim demiş.

 

Aslında Bar Refaeli davası İsrail yargısı için bu soruyla karşılaştığı ilk dava da değil. 2007 yılında İsrail’de sadece 30 gün geçirmiş olan genç, evsiz barksız çocuksuz poker oyuncusu Rafi Amit, “İsrail’de mukim değilim” demiş ama mukim olduğu başka bir ülke olduğunu da iddia etmemiş. Bu konudaki 2018 tarihli davada İsrail yüksek mahkemesi Amit’in ‘hayatını sabit bir limanda durmaksızın teknede geçiren bir kişi’ olmadığını söyleyerek, enteresan bir şekilde ispat yükünü tersine çevirmiş, devlet bütçesinin öncelikle onları kullanan İsrail mukimlerine hizmet sağlamak için kullanılması gerektiğini, Amit'in İsrail'in kamusal hizmetlerinden yararlanmadığı ölçüde İsrail ile bağlarının zayıf olduğunu ve başka ülkelerle daha güçlü olduğunu kanıtlayamadığını söyleyerek Amit’i İsrail’de tam mükellef saymış. “Ya benimsin ya kara toprağın” gibisinden bir karar yani.

 

Bar Refaeli davasında da yargıç Bornstein “Davacı Bar Refeali’nin hayatını sabit bir limanda durmaksızın teknede geçiren vatansız bir kişi gibi olduğuna, İsrail ile bağlarının kesilmiş olduğuna inanmıyorum. Sık sık yurtdışına uçması bir an için “teknede yaşam sürmek” gibi düşünülebilecek olsa da sabit bir limanda durmadığı söylenemez. Bar Refaeli için o liman İsrail’dir. O tekne sonuçta İsrail’de demirliyor ve Bar Refeali sonuçta İsrailin sunduğu kamu hizmetlerinden faydalanıyor” demiş. Bu arada “İsrailimizde doğup büyümüş bazı gençlerimiz, genç ve bekarlarken, yurtdışlarına gidip duruyorlar ama sonuçta hayatlarının bir sonraki evresine geçtiklerinde dönüp yine memlekete geliyorlar. Bunları hep İsrail mukimi saymak lazım” diye de daha da enterasan bir not düşmekten de kendini alamamış.

 

Sonuçta Sevgili Barbi temyize gider mi bilmiyorum. Kendisini arayıp “Temyiz et, kız bunu, Allah- Elohim aşkına” filan diyeyim dedim içimden ama sonra bir baktım ki 2017’de İsrail yüksek mahkemesi kararlarının %97si Hazine lehine sonuçlanmış. Beterin beteri var demek ki, deyip kaldım.

 

Peki bizim için kıssadan hisse nedir buradan efendim? Başta sorduğumuz sorunun net bir cevabı yok gibi görünüyor. Yani, bir kişi “Hiçbir yerde mukim değilim” derse, teknik olarak herhangi bir ülkede tam mükellef olmaktan kurtulabilir. Hayatını sabit bir limanda durmaksızın bir teknede geçiren kişiyse mesela.Tabii bunun yaratacağı banka hesapları açmaktan başkaca bir çok şeye kadar çeşitli zorlukları bir yana koymak lazım. Ama pratikte devletler vergileme haklarından öyle kolay kolay geçme niyetinde görünmüyorlar. İki taraflı anlaşmalarla aralarında paylaşımı nasıl yapacaklarının detayına dek bir sistem oturtmuşlarken, böyle başına buyruk konar göçerlerin argümanları hukuken ne kadar sağlam olsa da çok da kabul edeceklermiş gibi durmuyor.

 

Memleketimizde gerçek anlamda dünya starları olmadığındandır sanırım, bu konularda enteresan içtihatlara pek rastlanmıyor. Ya da benim karşıma çıkmamış da olabilir tabii. Fakat -şu pandemi döneminde biraz tersine dönmüş olsa da, gelişen teknoloji, artan yabancı dil hakimiyeti, yayılan dünya vatandaşlığı anlayışı, kolaylaşan seyahat imkanları ve hele hele pandemi sürecinde iyice güçlü şekilde yaşadığımız “İş güç de uzaktan pekala yürüyormuş” farkındalığı sonrası, ülkemizde de insanların, bilhassa genç nesillerin benzer tercübeler yaşaması pekala çok olası diye tahmin ediyorum. 

 

Bizim mahkemeler konuya nasıl yaklaşacaklar, onlar da İsrailli hakimler gibi “Bir kısımgençlerimiz, genç ve bekarlarken, yurtdışlarına gidip duruyorlar ama sonuçta hayatlarının bir sonraki evresine geçtiklerinde dönüp yine memlekete geliyorlar. Bunları hep Türkiye mukimi saymak lazım.” diye kestirip atacaklar mı, bilemiyorum. Takdiri size bırakıyorum.

Efendim böylece bu podcast serimizin ondördüncü bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler diliyorum.

 

 


 [UG1]Gizem’den tekrar ses kaydı almamız lazım. Çünkü Ekim ayına geçtik.