
Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme
Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz.
Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme
2024 - 9: Mevduat ve Repo Gelirlerinin Vergilendirilmesi ve Boston Çay Partisi
TL ve döviz mevduatlarımızdan elde ettiğimiz gelirler ile ters-repo kazançlarımızın vergilendirilmesi nasıl oluyor?
“Umurcan Gago ile yatırım kazançlarında vergileme-2024”
TL ve döviz mevduatlarımızdan elde ettiğimiz gelirler ile ters-repo kazançlarımızın vergilendirilmesi nasıl oluyor?
EPISODE 9: Mevduat ve repo gelirlerinin vergilendirilmesi ve Boston Çay Partisi
2024 Şubat ayında yapılan bu kayıtta, genel bilgi vermek amacıyla ve kayıt tarihi itibariyle yürürlükte olan kural, oran ve tutarları dikkate alıyoruz. Bu podcasti dinlediğiniz tarihe dek mevzuatta veya mevzuatın yorumunda değişiklikler olmuş olabilir. Vergisel pozisyonunuzu salt bu podcaste dayanarak değil vergi danışmanınıza başvurarak belirlemenizi önemle tavsiye ederiz. Bu podcast’e dayanılarak tesis edilen işlemlere ilişkin olarak PwC, ortakları veya çalışanlarına herhangi bir sorumluluk atfedilemez.
Merhabalar,
Ben PwC Türkiye ortaklarından Umurcan Gago.
Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren ve herhangi bir nedenle uykusuzluk sorunu çeken dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz.
Bu bölümde mevduatlarımızdan elde ettiğimiz gelirler ile repo kazançlarımızın vergilendirilmesini ele alıyoruz. Bugün işimiz çok kolay olacak. Çünkü bunlarda vergileme çok basit. Ama önce, her zamanki gibi kısa bir vergi tarihi hikayemiz olacak.
Efendim yakın tarihin en çok bilinen vergi isyanı 1773 tarihindeki Boston Çay Partisi. Amerika’daki yerleşimcilerin Büyük Britanya’ya karşı, aslında sembolik denilebilecek, bu isyanı Amerikan Bağımsızlık Savaşının kıvılcımı oluyor. Kısaca hatırlayalım, ne oluyordu. Amerikalı yerleşimciler, daha sonra ‘kurucu babalar’ olarak kabul edilebilecek liderlerinin ve ünlü Bostonlu iş insanı John Hancock’un öncülüğünde, Büyük Britanya'dan gelen ve Boston Limanı'na demirlemiş İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı denize döküyorlar.
İşin ilginç yanı bu vergi isyanı verginin artırılmasından değil düşürülmesinden sebep ortaya çıkıyor. Yani vergiler düşürüldü diye bir isyandan bahsediyoruz. Kulağa saçma geliyor değil mi? Gelin olayların iç yüzünü kısaca anlatayım önce, ne kadar saçma olup olmadığını siz değerlendirin.
Efendim önce bir 10 sene öncesine, 1763’e gidelim. Aslında Britanya altın çağında. Bir çoklarınca ilk dünya savaşı denilebilecek 7 Yıl Harbi Umumisinden Fransa’ya karşı 3-0’lık net bir galibiyetle ayrılan Britanya, kupayı evine götüren taraf olmuş. Kanada, Florida, pek çok Karayip adası Britanya kontrolüne geçmiş. Denizlerdeki ve denizaşırı sömürgecilik yarışındaki üstünlüğünü sağlamlaştırmış. Lakin bunun epeyce yüksek, o zaman imkân olsa, en şiddetli yorumlarla fotoğrafı sosyal medyadan paylaşmalık, ağır bir faturası olmuş. Kamu borçları Gayri Safi Yurtiçi Hasılanın %120’sini bulmuş, bütçenin üçte ikisi faizi ancak karşılar hale gelmiş. Eh ne oluyor, mali durumu düzeltmek için vergiler salınıyor doğal olarak. 1764’te Şeker Vergisi, 1765’de Damga Vergisi geliyor. Vergi yükünün büyük kısmı Britanya’da yaşayanlara geliyor. Amerikalı yerleşimcilere aslında çok da fazla bir şey gelmiyor.
Lakin Amerikalı yerleşimciler fena halde bozuluyorlar bu duruma. “Bizim bu vergileri koyan Parlamento’da temsilcimiz yok. Temsilsiz vergi mi olur? Biz de eşit İngiliz vatandaşıyız. İkinci sınıf muamele görmemiz doğru değil. Bizden topladıklarınızı bize harcıyor olsanız bile Parlamento’da temsil yetkimiz yokken getirdiğiniz vergileri bizden alamazsınız.” diyorlar. Eh kulağa makul geliyor değil mi?
Ama madalyonun bir de diğer yüzü var. Britanya Amerikan kolonilerinden topladığı verginin tamamını koloniler için harcıyor. Londra’ya 1 kuruş gitmiyor. Ağır vergi yükü altında ezilen Britanyalılar Amerikalı yerleşimcilerden şikayetçiler. “Savaşın tüm yükünü biz vergilerimizle finanse ediyoruz. Biz de emlak vergisi var, onlarda yok. Bizde adam başı yıllık ortalamada 25 şilin vergi var onlarda sadece 6. Asker bizden, vergi bizden. Onlar da biraz taşın altına soksunlar ellerini canım. Takmışlar Parlamento’da temsil edilip edilmemeye” diyorlar.
Efendim çıkan huzursuzluk üzerine Damga Vergisi kaldırılıyor. Parlamento 1767’de bu durumu Townshend Yasalarıyla kağıt, cam, boya, çay ve şeker gibi tüketim mallarındaki vergileri büyük oranda artırmak suretiyle telafi etmeye çalışıyor. Amerikalı yerleşimciler yeniden ayaklanıyorlar. Bu gümrük vergileri de 1770’de büyük ölçüde kaldırılıyor. Yalnız kaldırılırken Parlamento’nun kolonileri vergileme hakkının baki olduğu not ediliyor. Bunun bir nişanesi olarak da çay üzerindeki gümrük vergisi, bırakılıyor.
Britanyalılar aslında şu açıdan haklılar. Kolonilerde yetiştirilen, çaydı, kahveydi, şekerdi her ne ise, önce Britanya’ya geliyor. Orada gümrükleniyor, depolanıyor, işleniyor ve sonra oradan satılıyor. Amerikalı yerleşimcilerin de malları ana vatandan satın almaları zorunlu. Monopoli var yani. Ama Amerika’nın uzun doğu yakası sahillerinde ticaret hayatının kontrolü kaçakçılarda. Kaçakçılar Britanya’yı by-pass edip, vergiden kaçınarak çok daha ucuza mal tedarik ediyorlar. Zaten Amerikalı yerleşimcilerin “gümrük vergisi”ne pek de itiraz etmemelerinin sebebi bu. Çünkü zaten malları kaçak tedarik ettiklerinden gümrük vergisine takılmıyorlar. İthal edilen malların dörtte üçü kaçak giriyor Amerikaya.
Ortada Amerikalı yerleşimciler açısından tam bir “kaçak çay tiryakiliği” durumu var yani. Bu çay tiryakiliği, insana ‘bunların kökeni Karadenizli mi acaba’ bile dedirtiyor. Dilerseniz bir ara Benjamin Franklin’in filan resimlerine burnuna bir bakıverin. Bu bilim dışı tezimin çok da deli saçması olmayabileceği konusunda bana hak verebilirsiniz diye düşünüyorum.
Britanya hükümetinin başında Amerikalılar dışında bir dert daha var. Hint Okyanusu bölgesi için hani şu bizim ‘2. Meryem Ana’ lakaplı Kraliçe 1. Elizabeth’den, ticaret yapma imtiyazı yani tekeli almış olan, afyon, pamuk, ipek, çivit boyası, tuz, güherçile ve çay ticareti ile iştigal eden Britanya Doğu Hindistan Şirketi’nin Londra’daki depolarında 8bin küsür ton çay stoğu birikmiş. Malları alan yok. Şirket zor durumda. Oysa şirket Britanya hazinesi için ‘batamayacak kadar büyük’, çünkü vergi gelirlerinin çok büyük kısmı ‘imtiyaz bedeli’ olarak bu şirketten geliyor. Bu miktarda çayı alabilecek tek pazar ise Amerikan pazarı. Neden, çünkü Amerikalılar o tarihte çay tiryakisi, çünkü daha Starbucks kurulmamış.
Akıllı Britanyalılar başlarındaki bu derdi tek bir taşla vurup çözmek için dahiyane bir plan yapıyorlar. Çay üzerindeki gümrük vergisini kaldırıp Amerika’ya çay ithali tekelini Britanya Doğu Hindistan Şirketi’ne veriyorlar. Bu sefer isyan eden kim, Amerikalı kaçakçılar. İsyan nerede başlıyor? Boston’da. İsyancıların başında kim geliyor: Bostan’ın en zengin kişisi ünlü kaçakçı John Hancock. John Hancock’ın kankası ve en önemli destekçisi ünlü siyasetçi kim? Samuel Adams. Samuel Adam’s kim? Hakkında zimmet iddiaları da olan bir vergi tahsildarı ve ayrıca Avukat John Adams’ın kuzeni. O sonra ne oluyor. Kurucu baba ve ABDnin Washington’dan sonraki 2. Başkanı. Meraklısı için, başrolünü Emmy ve Altın Küre ödüllerini kazanmış İtalyan asıllı Amerikalı oyuncu Paul Giametti’nin oynadığı John Adams isimli Mini TV serisini hararetle tavsiye ediyorum bu arada.
Kıssadan hisseler nedir efendim. 1. Egemenin “kaçakçı” ve “terörist” olarak yaftaladığı bir kişi, mücadelesini kazanırsa “milli kahraman” olabiliyor. Yani aradaki sınır çok kaypak. Bizde şeytani bir imgelem yaratan “Bulgar komitacı” kavramının Bulgar arkadaşlarımızda “milli kahraman” algısı yaratması gibi bir durum. 2. İsyanlar hiçbir zaman çaydı, parktaki ağaçtı gibi görünen şeyler nedeniyle olmuyor, altlarında çok daha mühim başkaca sosyolojik veya ekonomik nedenler oluyor. Bu çok normal ve hiç şaşılacak bir şey değil. 3. Vergi isyanları sırf vergilerin artmasından sebep değil, olmasından yani mevcudiyetinden kaynaklanabildiği gibi indirilmesinden bile kaynaklanabiliyor.
Bu hikayeden sonra artık gelelim konumuza.
Öncelikle mevduatların vergilemesine bakalım. Aslında yatırımcı olarak burada işimiz kolay. Elde ettiğimiz faiz gelirlerinden bankalar tarafından stopaj yapılıyor. Vergilendirme işlemi burada bitmiş oluyor. Faiz gelirlerimiz için beyanname verme yükümlülüğümüz yok. Sadece paramızı bankaya yatırıyoruz ve elde edeceğiniz gelire bakıyoruz. Vergilendirme kısmını bankalar bizim adımıza hallediyor.
Elde edilen gelirin büyüklüğü ne kadar olursa olsun bu durum değişmiyor yine de beyanı gerekmiyor. Gayrimenkul kira geliri, gayrimenkul satış kazancı gibi gelirlerden dolayı beyanname verilmesi gerekse dahi, vadeli mevduat faiz geliri beyannameye dâhil edilmiyor.
Eh “Ne oldu dikey vergi adaleti, hani gelir vergilemesinin ödeme gücüne göre artan oranlı olması esastı” diyeceksiniz. Haklısınız. Stopajın nihai vergileme olduğu yerde maalesef vergi adaletinin ruhuna El Fatiha okumak gerekiyor.
Neyse, stopaj oranları mevduatın vadesi ve TL cinsinden olup olmadığına göre değişiyor. Gelin önce TL sonrasında döviz cinsinden mevduatlara uygulanan stopaj oranlarına kısaca bakalım.
- Kur korumalı TL vadeli mevduat hesapları ile döviz tevdiat hesaplarından dönüşüm kuru üzerinden TL’ye çevrilen mevduat hesaplarında %0
- Altın cinsinden mevduat hesaplarından dönüşüm fiyatı üzerinden Türk lirasına çevrilen mevduat hesaplarında %0
- enflasyona endeksli değişken faiz uygulanan 1 yıldan uzun vadelilerde % 0
30 Eylül 2020 ve sonrasında ve en azından şimdilik yani uzatılmazsa eğer 30 Nisan 2024 tarihi ve öncesinde açılan veya vadesi yenilenenlerde stopaj oranları şöyle:
- vadesiz veya 6 ay vadelilerde % 5 ,
- 6 aydan 1 yıla kadar vadelilerde %3,
- 1 yıldan uzun vadelilerde %0.
Bu stopaj oranları katılım bankaları tarafından katılma hesabı karşılığı ödenen kar payları için de geçerli.
Şimdi de döviz cinsinden tevdiat ve katılma hesaplarında stopaj oranlarına bir bakalım:
- 21 Mart 2019 sonrası ama 28 Haziran 2023 öncesi açılan veya vadesi yenilenen hesaplarda stopaj oranları şöyleydi:
- Vadesiz, ihbarlı veya 1 yıla kadar vadeli hesaplarda %20,
- 1 yıldan uzun vadeli hesaplarda %18.
- 28 Haziran 2023 ve sonrasında açılan veya vadesi yenilenen hesaplarda ise stopaj oranı %25 oldu.
Anapara kur farkım vergilendiriliyor mu? - Hayır. Faiz geliriniz stopaja tabi tutuluyor sadece.
Başkaca yatırımlarım vardı. Bunlardan zarar etmiştim. Mevduat faiz gelirimi o zararlarımdan mahsup edebilir miyim? - Hayır.
Gelelim yurtdışında mevduatlarınızdan elde ettiğiniz faiz gelirlerinin vergilendirilmesine. Bu durumda iş size düşüyor. Zira yurtdışından elde ettiğiniz faiz geliri 2024 yılı için 13,000 liradan fazla ise beyanname vermeniz gerekecek.
Yurtdışı mevduatlara dair en çok merak edilen husus ise şu: “Mesela yurtdışındaki bankada vadeli bir mevduat yapmıştım. Yıl içinde vade bitti. Ama ben paramı hiç çekmedim. Türkiye’ye de getirmedim. Beyanname vermem gerekmez, öyle değil mi?” - Hayır, maalesef öyle değil. Vadeli bir mevduat yaptıysanız ve vade dolup lehinize faiz tahakkuku gerçekleşmişse, o faizi Türkiye’ye getirin veya getirmeyin, beyan etmeniz lazım.
Anapara kur farkım vergilendiriliyor mu? - Yine Hayır.
Ne zaman beyanname vermem lazım ve ne zaman vergi ödeyeceğim? –Beyan edilmesi gereken gelirlerin,
takip eden yılın (yani mesela 2024 için 2025 yılının) Mart ayının sonuna dek yıllık gelir vergisi
beyannamesi ile beyan edilmesi lazım. Üzerinde gösterilen verginin de, ilkinin Mart, ikincisinin de
Temmuz ayı sonuna kadar olmak üzere, iki eşit taksitle ödenmesi gerekiyor.
Son olarak bir de ters- repo gelirlerine bakalım. Bunlarda stopaj oranı %15 ve bu stopaj nihai vergi. Ayrıca beyanname vermenize gerek yok. Tıpkı mevduat faizlerinde olduğu gibi.
Yurtdışında ters repo geliri elde ederseniz vergilemeniz aynı mı olacak? Hayır, bu gelir 2024 yılında 13,000 liradan fazla ise beyanname vermeniz gerekecek. Tıpkı mevduat faizlerinde olduğu gibi.
Böylece bu podcast serimizin dokuzuncu bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum. Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler diliyorum.