
Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme
Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz.
Umurcan Gago ile Yatırım Kazançlarında Vergileme
2024 - 4: Borçlanma Aracı Gelir ve Kazançlarının Vergilendirilmesi ve Hazreti Ömer’in Adaleti
Kamu ve özel sektör tahvil ve bonolarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesi nasıl olur?
“Umurcan Gago ile yatırım kazançlarında vergileme-2024”
Kamu ve özel sektör tahvil ve bonolarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesi nasıl olur?
EPISODE 4 - Borçlanma aracı gelir ve kazançlarının vergilendirilmesi ve Hazreti Ömer’in Adaleti
2024 Şubat ayında yapılan bu kayıtta, genel bilgi vermek amacıyla ve kayıt tarihi itibariyle yürürlükte olan kural, oran ve tutarları dikkate alıyoruz. Bu podcasti dinlediğiniz tarihe dek mevzuatta veya mevzuatın yorumunda değişiklikler olmuş olabilir. Vergisel pozisyonunuzu salt bu podcaste dayanarak değil vergi danışmanınıza başvurarak belirlemenizi önemle tavsiye ederiz. Bu podcast’e dayanılarak tesis edilen işlemlere ilişkin olarak PwC, ortakları veya çalışanlarına herhangi bir sorumluluk atfedilemez.
Merhabalar,
Ben PwC Türkiye ortaklarından Umurcan Gago.
Yatırımlarını finansal varlıklarda değerlendiren ve herhangi bir nedenle uykusuzluk sorunu çeken dinleyicilerimiz için hazırladığımız bu podcast serimizde Türkiye’de yerleşik gerçek kişilerin finansal yatırım araçlarından elde ettikleri gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alıyoruz.
Bu bölümde 2024 yılında borçlanma araçlarından elde edilen gelir ve kazançların vergilemesini ele alıyoruz. acağız. Borçlanma araçları ile kastımız kamu veya özel sektör tarafından ihraç edilmiş olan tahvil ve bonolar. Ama önce, her zaman olduğu gibi, güzel bir vergi hikayesi ile başlayalım istiyorum.
Tarih boyunca, egemenler için vergilerin ve dolayısıyla kendi varlıklarının sürdürülebilirliği saldıkları verginin kamuoyu nezdinde -makul ve adaletli- olarak algılanıp algılanmadığı ile bağıtlanmış. Kamuoyu salınan vergiyi hem katlanılabilir düzeyde gördükçe, hem de az çok makul bir karşılığı olduğuna inandıkça, yani az çok bir rıza gösterdikçe, vergiler ve dolayısıyla da egemenlerin bu güçleri sürdürülebilir olmuş. Bu formülün işlerliği için, bu iki unsur da zaruri olagelmiş. Yani hem saldığınız vergide ölçülü olacaksınız, mükelleflerinizin ödeme gücünü aşmayacaksınız, hem de az çok inandırıcı bir PR hikayesine ihtiyacınız var.
Hikâye kısmı en az oransallık kadar önemli. Mesela, halifeler döneminde İslam’ın Arap ve İber yarımadaları, Kuzey Afrika ve İran’da, tarih boyunca başkaca hiçbir dinin ulaşamadığı hızda yayılmasında, çoğunluğu Hıristiyanlardan oluşan gayrimüslim halklara sunulan 3 seçenekli “Ya Müslüman olun ya cizye ödeyin, ya da kelleniz” menüsünden en çok tercih edilen, ihtida etmek yani kelime-i şehadet getirmek olmuş. Haydi diyelim ki, kılıç ve vergi silahı ile böylesi bir zorlama bugün için iyi bir halkla ilişkiler iletişimi değil. Ki zaten hemen herkes, ihtida yoluyla vergi optimizasyonunu seçip mühtedi olunca, İslam’ın bu hızlı genişlemesi de bir noktadan sonra mali zorluk doğurmuş.
Ama gelin daha güzel bir örnek için 636 yılının Filistin’ine gidelim. Adaleti ile meşhur Halife Hazreti Ömer’in orduları Filistin’i fethetmiş, tam Hıristiyan ve Yahudi halktan cizye almaya başlamışlar ki, Bizans’ın Antakya’daki ordularının yola çıktığı haberi geliyor. İslam ordularından sayıca çok üstünler. Divan toplanıp, bir süreliğine Filistin’den çekilmeye karar veriyor. Ama ne yapıyorlar? Gayrimüslimlerden toplamış oldukları cizyeleri “Biz bu vergiyi sizi koruyacağımızı vaat ederek salmıştık. Şu an bunu yapamıyoruz maalesef.” diyerek mükelleflerine iade ediyorlar. Kullanılmayan abonelik bedelinin iadesi gibi yani. Vergi iadesi alan Hıristiyan ve Yahudiler, mutluluk gözyaşları içinde “Allah ne muradınız varsa versin. Allah sizi başımızdan eksik etmesin. Bu can bu bedende oldukça Bizans buraları alamayacak. Sizin yanınızda olacağız. En kısa sürede yine bekliyoruz” deyip, arkalarından su dökerek uğurluyorlar Halife Hazreti Ömer’in birliklerini. Buyrun size sürdürülebilir-akıllı bir kamuoyu iletişiminin güzel bir örneği.
Efendim, önceki bölümleri dinleyenler hatırlayacaklardır. Vergileme açısından, hangi tür gelir veya kazançtan bahsettiğimiz önemli. Vergi mevzuatımıza göre, finansal yatırım araçlarında genellikle iki ayrı türde getiri elde edebiliyoruz. Borçlanma araçlarında, yatırım yapmış olduğumuz enstrümanı – ki biliyorsunuz piyasa jargonuyla bunlara kısaca ‘kağıtlar’ deniyor – o nedenle ben de jargona sadık kalayım, yatırım yapmış olduğumuz kağıtları elden çıkartarak, söz gelimi 3. kişilere satarak veya başka bir şeyle takas, bir ivaz yani bedel karşılığında devir veya temlik ederek bir kazanç elde ediyorsak, bu tip bir getiriye ‘Diğer Kazanç ve İrat’ diyoruz. Oysa, vadeye kadar bekler vadede bir faiz elde edersek veya kupon ödemesi alırsak getirimiz farklı bir kategoriye giriyor ve ‘Menkul Sermaye İradı’ oluyor.
Neden böyle bir ayırıma gidiyoruz? Çünkü bunlar ayrı vergileme kurallarına tabi olabiliyorlar.
Fakat gelir vergilemesi açısından tek ayırım getirinin 2 ayrı kategoride olması değil maalesef. Kağıdın türü örneğin tahvil veya finansman bonosu olup olmadığı, ne zaman ihraç edildiği, kim tarafından ihraç edildiği, nerede yani yurt içinde mi yurtdışında mı satıldığı, TL veya döviz cinsinden olması, vadesinin ne olduğu ve benzeri pek çok özelliğe göre vergileme rejimimiz değişiyor. Dolayısıyla, bu kadar kısa bir süre içinde anlatılması fevkalade güç bir matriks çıkıyor karşımıza.
Bu nedenle burada tüm olasılıklara girmeyeceğiz. Fakat ayrıntılarda gizli şeytanı çok da rahatsız etmeden, ana hatları ile ve süremiz yettiği, dilimiz döndüğünce bir özet yapmaya çalışacağız.
Ama yeri gelmişken, yurtdışında satılan ve Eurobond denen borçlanma araçlarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesini bir sonraki bölümde ele alacağımızı da burada not etmiş olalım.
Eee hadi başlayalım….
Efendim, bir devlet tahviline yatırım yaptık ve bundan bir faiz geliri elde ettik. Gelirimiz üzerinden % 10 oranında bir kesinti yani stopaj yapılıyor ve bu kesinti nihai gelir vergimiz oluyor, beyanname vermiyoruz. Ama 22 Aralık 2021 sonrası iktisap edilen Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarında elde edilen faizler %0 oranında stopaja tabi. En azından-şimdilik/yani sonradan uzatılmazsa 30 Nisan 2024’e dek %0 oranı geçerli. Altına dayalı tahvillere yatırım, vergisel olarak daha da avantajlı. Zira stopaj oranı %0 ve bu yine nihai vergimiz.
Döviz cinsinden ihraç edilenlerde itfada oluşan ana para kur farkından stopaj da yapılmıyor, yani ana para kur farkımız vergilendirilmiyor. Hiç de o kadar karışık değilmiş öyle değil mi? Hakikaten öyle. Devlet tahvillerinde gelir vergilemesi son derece basit.
Hatta bununla da bitmiyor. Zira aynı tür kağıdı vadeden önce elden çıkartıp, örneğin satıp, bu defa kazanç elde etsek, yine bir şey değişmiyor. Kazancımız üzerinden % 10 oranında bir stopaj yapılıyor ve bu kesinti nihai vergimiz oluyor. Yine 22 Aralık 2021 sonrası iktisap edilen Devlet Tahvili ve Hazine Bonolarından elde edilen kazançlar %0 oranında stopaja tabi. En azından-şimdilik/yani sonradan uzatılmazsa 30 Nisan 2024’e dek %0 oranı geçerli. Altına dayalı devlet tahvillerinde yine oran %0. Döviz cinsinden ihraç edilenlerde yine kur farkından doğan kazançlardan stopaj yapılmıyor, yani ana para kur farkımız vergilendirilmiyor.
Güzel. Ama yine de aklınıza pek çok soru geliyordur diye tahmin ediyorum. Mesela, “Aynı kağıtta veya başkaca bir borçlanma aracından farklı tarihlerde alımlar yaptıysam, bu %10’luk stopaj matrahım belirlenirken maliyet hesabım nasıl yapılıyor?” - Kolay. İlk giren ilk çıkar yöntemi kullanılmak suretiyle yapılıyor.
%10’luk stopaj matrahım belirlenirken düşülebilecek giderler var mıdır?–Bu da çok sık gelen bir soru. Varsa alım satım komisyonu, varsa vergi, resim ve harçlar (BSMV gibi) gibi giderler düşülebilir.
“Ayrıca aynı türden veya başkaca borçlanma araçlarını alıp sattıysam ve bundan da zarar ettiysem, bu zararı düşme şansım var mıdır?” - Evet. Bu durumda stopaj yapan kurum, üçer aylık dönemler içerisinde borçlanma araçlarının alım-satım işlemlerini birlikte değerlendiriyor. Dolayısıyla, zararlar da, takvim yılını aşmamak kaydıyla, izleyen diğer 3’er aylık dönemlerde mahsup suretiyle kullanılabiliyor.
Peki aynı kağıtta faiz geliri elde ettiysem ve fakat alım-satımdan da zarar ettiysem, bu zararı düşme şansım var mı?” - Maalesef hayır. Sadece alım-satım işlemleri birbiriyle mahsup edilebilir. Yani alım-satımdan zarar olsa bile faiz gelirleri her halükârda %0 veya %10 nihai stopaja maruz kalacak.
“Hisse senedi alım-satımından zarar, devlet tahvili alım-satımından ise kazanç elde ettiysem, zararı kazancımdan düşebilir miyim?” - Gene hayır. Çünkü hisse senetleri “değişken getirili menkul kıymetler” sınıfında ve borçlanma araçları ile mahsubu mümkün değil.
“Devlet tahvili değil de hazine bonosu olsa durum farklı mı?” - Hayır. Devlet tahvilleri için söylediklerimiz Hazine bonoları için de aynen geçerli.
Aslında daha başka sorularınız da vardır belki. Ama ben artık özel sektör tarafından yurt içinde ihraç edilip satılan kağıtlara, yani tahvil ve bonolara ve Türkiye’de kurulu varlık kiralama şirketlerince yurt içinde ihraç edilip satılan kira sertifikalarına bakalım istiyorum.
Bunlarda da, devlet tahvillerinde ve hazine bonolarında olduğu gibi, hem gelirimiz hem de vadeden önce elden çıkartıp kazanç elde edersek kazancımız, kural olarak, % 10 nispetinde bir stopaja tabi ve bu kesinti nihai vergimiz oluyor. Yani beyanname vermemiz gerekmiyor.
Ama bunlarda %10 oranından daha farklı bir stopaj uygulamasına tabi daha çok durum var.
Bir kere, eğer söz konusu kağıt 25 Mayıs 2020 tarihinden sonra iktisap edilmiş bir ‘finansman bonosu’ veya bir yıldan kısa vadeli bir kira sertifikası ise, stopaj oranı %10 değil %15. Finansman bonolarının da, yine tahviller gibi, ‘SPK tarafından onaylı borçlanma aracı türünden sermaye piyasası araçları’ olduğunu, ama bir yıldan kısa vadeli olduklarını, adi senetleri kast etmediğimizi, yeri gelmişken anımsatmış olayım. Zira bazen tereddütler olabiliyor.
İkinci olarak, bankalar tarafından ihraç edilmiş tahvil ve bonolardan ve bankaların fon kullanıcısı olduğu kira sertifikalarından, 23 Aralık 2020 sonrası iktisap edilenlerde, en azından-şimdilik/yani sonradan uzatılmazsa 30 Nisan 2024’e dek, elde edilen gelir ve kazançlar %10 değil vadesine veya elde tutulma süresine göre %5, %3 veya %0 oranında stopaja tabi:
- Vadesi veya elde tutma süresi 6 aya kadar (6 ay dahil) olanlarda %5,
- Vadesi veya elde tutma süresi 1 yıla kadar (1 yıl dahil) olanlarda %3;
- Vadesi veya elde tutma süresi 1 yıldan uzun olanlarda %0 oranında stopaj var.
Az önce söylediğim gibi, bu %5, %3 veya %0 stopaj oranları en azından-şimdilik/yani sonradan uzatılmazsa 30 Nisan 2024’e dek geçerli.
Gördüğünüz üzere, yurtiçinde satılan borçlanma araçlarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesi aslında görece basit. Yatırımcıların beyanname vermeleri gerekmiyor. Stopaj nihai vergi oluyor. Sadece stopaj oranları iktisap tarihine, vadesine, elde tutma süresine ve yatırım yapılan kağıdın türüne göre %0 ile %15 arasında değişebiliyor.
Bir sonraki bölümümüzde yurtdışında ihraç edilen borçlanma araçlarından elde edilen gelir ve kazançların vergilendirilmesini ele alacağız. Hazine veya Türkiye’de yerleşik bir özel sektör kurumu tarafından ihraç edilip yurtdışında satılan borçlanma araçlarına ve Türkiye’de kurulu varlık kiralama şirketlerince ihraç edilip yurtdışında satılan kira sertifikalarından elde edilen gelir ve kazançlarda vergileme bir parça daha karışık. Orada işin içine beyanname verme durumu giriyor.
Böylece bu podcast serimizin dördüncü bölümünün sonuna gelmiş bulunuyoruz. Uykuya dalmadan buraya kadar gelmiş olduğunuz için özür diliyorum.
Bir sonraki bölümde buluşuncaya kadar keyifli, sağlıklı, bol kazanç ve az vergili günler dilerim.